top of page

Prof. Dr. Cem Terzi: Dayanışma ezilenlerin nezaketidir

Ercüment Akdeniz, 4 yıldır halklar arasında köprü kurmayı amaçlayan Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi ile konuştu.


Ercüment AKDENİZ


Türkiye’de ne zaman mültecilerle dayanışma örneği aransa gözler hemen Avrupa’ya çevrilir. Oysa İzmir’de öyle bir dernek var ki faaliyetleri “Ne işler yapmışlar da haberimiz yokmuş” denecek türden. Halkların Köprüsü Derneğinden söz ediyoruz. Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi. Kendisini Mimar Sinan Üniversitesi Fındıklı Yerleşkesinde dinleme fırsatı bulduk. “Çarşamba Seminerleri”nde anlattıkları, muazzam deneyler.


PROJECİLİK AMATÖR RUHU ÖLDÜRÜR


Dernek 4 yıl önce kurulmuş. Çözüm süreciymiş. “Kamusal dostluk” ve halklar arasında kardeşlik kavramlarını tartıştırmak istemişler. Yani başından beri barışı temel alan bir yapı var karşımızda. Suriye savaşına bağlı gelişen göç dalgası, çalışmanın seyrini değiştirmiş.

Ege üzerinden Avrupa’ya geçiş hayalleri, yüz binlerce mülteciyi İzmir’e getirmiş. Haliyle dernek “kamusal dostluk” kavramını mültecilerle dayanışma üzerinden geliştirmeye başlamış. “Dayanışma ezilenlerin nezaketidir” diyor Cem Terzi; dayanışmanın en eski kamusal kurumlardan biri olduğunu dile getiriyor. Dernek, mültecilerle dayanışma konusunda devletle arasına mesafe koymuş. Herhangi bir yardım kabul etmiyor. Bu mesafe sadece Türkiye devletine de değil; tüm dünya devletlerine, Birleşmiş Milletlere, Avrupa Birliğine. Cem Hoca, finansman destekli bütün projelere karşı olduklarının altını çiziyor ve herkesi uyarıyor: “Projecilik, gönüllü çalışmayı da amatör ruhu da öldürür.”


‘STK DEĞİL DAYANIŞMA ÖRGÜTÜYÜZ’


Dernek bugüne kadar 100 binin üzerinde mülteci ile yüz yüze gelmiş! Sağlık taramaları, gıda yardımları, geçici barınak bulma ve daha bir dolu çalışma. Peki dernek, herhangi bir kuruluştan yardım almadan nasıl ayakta duruyor, çalışmalarını nasıl hayata geçiyor? Kilit bir soru bu. Cem Hoca şöyle yanıtlıyor: “Derneğin İzmir’de bine yakın gönüllüsü var. Bu kolay olmadı. Başlarda çok az sayı ile yola çıktık. Halkların Köprüsü üye aidatları ve gönüllü bağışlarıyla bu kadar iş başardı. Mültecilere yapılan yardımlar kolektif çabanın ürünü. Sosyal medya üzerinden yaptığımız çağrılar da oldukça etkili oldu.”


Halkların Köprüsü’nün örgütlenme ve çalışma stili de oldukça ilginç. Yönetim kurulu toplantıları herkese açık yapılıyor, toplantı esnasında kapı hiç kapanmıyor. “Bizim toplantılar pazartesiden pazartesiye yapılır. Birbirini hiç tanımayan insanlar o toplantıya geliyor ve 3-4 saat tartışıyor. Herkes kendine o hafta için 3-4 günlük işler belirliyor. Bu herhangi bir STK’nin yapacağı iş değil. Bu yüzden biz kendimize STK değil dayanışma örgütü diyoruz” diye anlatıyor Cem Hoca.


Halkların Köprüsü siyasete uzak değil. “Yaşam ile siyaseti birbirinden koparmıyoruz ama kimseye de meşrebinden dolayı baskı yapmıyor, ilke dayatmasında bulunmuyoruz” diyor Cem Terzi. Mültecilerle dayanışma ortak payda anlayacağınız. Çalışmaya katılanların çoğu kadın. STK’lerde dile gelen “vizyon” kavramı için “palavra” diyor Cem Hoca. “Her hafta sadece 7 günü planlamak yeterli. 5 senedir sektirmeden böyle çalışıyoruz. Başarımızın sırrı burada” diye tamamlıyor sonra.


Dernek İzmir’de on binlerce mülteciye el uzatmış. Bölge illeri, Suriye sınırındaki mülteci kampları da unutulmamış. Diyarbakır ve Suruç’taki Êzidî kampları ha keza. Kamplara 35 tIr erzak, gıda ve sağlık malzemesi göndermiş Halkların Köprüsü. Buraya şu notu da düşelim: Halkların Köprüsü, dayanışma elini uzattığı mültecilerle ilgili her türlü bilgi, adres ve veriyi yok ediyor! Bu onların çalışma prensibi. Öyle ki Kızılay, AFAD ve kimi akademiyenler istediğinde vermemişler bu bilgileri. “Veri yok, isim yok, adres yok!” diyor çok net ifadelerle Cem Hoca: Kişisel kayıt tutmanın mültecileri damgalamak ve onlara ihanet etmekle eş anlamlı olduğunu düşünüyor çünkü.

AL WEİWEİ DE BİR GÖNÜLLÜ ARTIK


Ünlü Çinli Ressam Al Weiwei, mültecilere ilişkin performanslarıyla da dikkat çeken bir isim. Son çalışması bir belegesel, adı “Human Flow”. Dernek ve Cem Terzi de belgeselde yer alıyor. “Geldi 2 gün İzmir’de bizimle kaldı” diyor Cem Terzi ünlü ressam için; öylesine, formalite için değil içten yaşayarak çekimler yaptığını da ekleyerek. Kanada’da düzenlenen küresel film festivalinde ödüle layık görülmüş film. Weiwei de ödülün gelirini Halkların Köprüsü Derneğine bağışlamış. Ressamın bu şık hareketi öyle hemen kabul görmemiş dernekte. Tartışmalar yapılmış. Ve neticede “Al Weiewei bir devlet kurumu değildir ve derneğimizin bir gönüllüsüdür artık. Dolayısıyla bu meblağı bir yardım olarak değil gönüllü bağışı olarak kabul ediyoruz” denmiş.


KOMŞULUK SINAVI


Mülteciler konusunda acaba Türkiye halkı nasıl bir sınav veriyor? Cem Terzi’nin beş yıl boyunca yaptığı çalışmalardan edindiği izlenim hayli ilginç: “Sokakta gördüğümüz kadarıyla komşuluğun din kardeşliğini de aşan bir yanı var. Tamam, bazen karşıdaki evde kalabalık bir Suriyeli aileye kızan dedeyi görüyorsunuz. Ama bakıyorsunuz aynı dede kızdığı Suriyeli çocuklarla oynamaya başlamış! Dile kolay; tam 3.5 milyonluk bir nüfus bu. Üstelik ülke içine kontolsüz dağıtılmış. Böyle olmasına rağmen ülkede bir pogrom yaşanmadı. Bu komşuluk kültürüne dair umutvar bir veri.”


Sorunların üstünden atlamamak için kurumsal bir çözümün de şart olduğunu belirtiyor Cem Terzi. Bunun için mülteci bakanlığının kurulmasını ivedi görüyor. Önerisi ise bu bakanlığa bir göçmen ismin getirilmesi. Halkların Köprüsü bütün sığınmacılara mülteci statüsü ve vatandaşlık hakkının tanınmasını da savunuyor.


Astana, Cenevre görüşmeleriyle gündeme gelen “Suriye’de savaş bitti” söylemlerine ise pek aldırmıyor Cem Hoca. “Savaş bitse bile Suriyeliler Türkiye’de kalıcı, biz de çalışmalarımıza devam edeceğiz” diyor. Kuşadası, Mersin, İstanbul ve Diyarbakır’da oluşan “Halkların Köprüsü gönüllü grupları” ise çalışmanın yeni motivasyonu.


Ne diyelim? İzmir’de iyi ki böyle iyi cerrahlar, aydın ve bilim insanları var. Darısı diğer kentlerimizin başına...

‘AKADEMİ DEVLETLERİN SUÇ ORTAĞI OLMAMALI’


“Ben bir cerrahım. Ne sosyoloji ne de göçmenler konusunda akademik çalışmam var” diyor Cem Hoca ve hümanizmle bağını anlatıyor. Akademiye ise oldukça kızgın. “Sahada durum çok farklı. Şimdi anlıyorum ki akademi aslında devletin suç ortağı. Akademi BM, AB gibi yapıların kıskacında, kendini sıyırıp çıkaramıyor. İzlediğimiz kadarıyla akademi birçok yerde ırkçı ve şoven söylemleri incelten bir yapıya dönüşmüş” diye anlatıyor Cem Hoca. Bu yüzden olsa gerek çalışmalara katılmak isteyen genç akademisyenleri şöyle uyarıyor: “Paketleme yapacaksan gel!” Terzi’nin saha çalışmalarına ilişkin verdiği şu örnekler ise mesajı daha iyi anlamamızı sağlıyor:


“* 6 binden fazla mülteci hastaya tanı ve muyenede yardımcı olduk. Çalışmalara 100’ün üzerinde sağlıkçı katılıyor. Cerrahlar, psikiyatrlar, nörologlar, asistanlar, hemşireler, hasta bakıcılar vs. Üstelik WhatsApp grubu üzerinden çok çabuk harekete geçebiliyoruz.


* Bir gece haber geldi: Çeşmeköy’de 700 Afgan ormanlık bir alanda mahsur kalmış. Harekete geçtiğimizde ekibimizde 30 doktor ve sağlıkçı vardı. Arkadaşlar 10 saat aralıksız çalıştı. Bebekler, yaşlılar, kadınlar donmaktan kurtarıldı. En önemlisi büyük kısmını İzmir’e taşımayı başardık.


* Bir hekim arkadaşımız Suriyelilere kapalı olan acil servisi, uzun uğraşlar neticesinde açtırmayı başardı. Bir eczacı arkadaş da Suriyelilere ilaç verme yasağını kaldırdı.


* “Bir akademisyen arkadaşımız 6 çocuklu bir anneyi evinde ağırladı. Kadının eşi savaşta ölmüş, bebeği daha 40 günlük. Onları evde koca bir yer yatağında yatırdı, hem de 8 ay. Sonra Kanada’da 5 sponsor aile bulundu. Kadının adı Mana, şimdi orada kuaförlük yapıyor ve çocukları okula gidiyor.


* Kobanê’den gelen bir bebeğin kafasında soğan büyüklüğünde bir taşma vardı. Son derece riskli bir ameliyat demekti bu. Ameliyatı bir hastane üstlendi. Ne yazık ki bebek fazla yaşamadı. Mezarlığın yapımını dernek üstlendi. Mezarlık künyesi hâlâ derneğimizde asılıdır. Mezar taşına, mültecilerin göreceği barış günlerine atfen bir yazı yazdık.”


Tersten sorular da gelmiyor değil Cem Hoca’ya. “Devletin yapması gereken işleri niye yapıyorsunuz? Bunlar AFAD’ın, Kızılay’ın işine geliyor, sonuçta siz onları rahatlatmış oluyorsunuz” diye. Cem Hoca’nın verdiği yanıt ise şu oluyor: “İşin aslı bu değil; çünkü bu hayır işi değil dayanışma işi!”


Halkların Köprüsü, tuttuğu raporlarla devlet kurumlarını zorlamayı, onlara görevlerini hatırlatmayı da ihmal etmiyor. Devlet kurumlarına verilen dilekçeler düzenli olarak derneğin web sitesine yükleniyor. İşini yapmayan kurumlar teşhir oluyor. Dernekte çocuk işçiliğe dair ciddi bir raporlamanın olduğunu da ekleyelim. Çalışma Bakanlığı tarafından açıklanan “100 bin çoban için Suriyeli aranıyor” haberi üzerine de harekete geçmiş dernek. Saha araştırması sonucunda şu açıklamayı yapmışlar: “Sahada birçok meslek grubu ile karşılaştık ama çobanlıktan anlayan bir tek mülteci bulamadık!”


Halkların Köprüsü Derneği - Devrim Taban - Vimeo


‘AĞACIN GÖLGESİNİ ESİRGEYENLER’ EYLEMİ


Derneğin bir amacı da; ağzı var dili yok mülteci kitlesinin yaşadığı sorunları kamuoyuna duyurmak. Cem Hoca anlatıyor: “İzmir’de 2015 yazı, 44 derece sıcaklık. On binlerce mülteci fuar alanının önünde Ege’yi botla geçmenin hayalini kuruyor. İnsanlar perişan; tuvalet yok, banyo yok. Ege’de o yıl 5 bin kişi boğuldu. İzmir’de devlet ve yerel yönetim aklı “Yardım edersek daha fazlası gelirler” diyor. Bari fuarın içine girsinler, ağaç gölgesinden, tuvaletlerden yararlansınlar diyoruz. Cevap: yok, yok, yok! Biz de Suriyelilerle birlikte eylem yapmaya karar verdik. Adını da ağacın gölgesini esirgeyenler eylemi koyduk.”


Avrupalı dayanışma örgütleriyle koordineli yapılan “Sınırları açın” eylemine de imza atmış Halkların Köprüsü. Başkaca eylemler de yapmış dernek. Ama o eylemlerin içinde bir eylem var ki çok çarpıcı. Cem Terzi’den dinliyoruz: “AB-Türkiye mülteci çalışma komisyonu İzmir’e geldi. Biz de davet edildik. Her kuruma 5 dakika süre vermişler; 3 dakikası kendini tanıtma süresi! Olacak iş değil tabii. O sıralarda bir bot batmış Ege’de, 11 mülteci boğulmuş. Hem toplantının maiyetini hem de ölümleri protesto etmek için herkesi 5 dakikalık saygı duruşuna davet ettim. Süre hakkımı böyle kullandım!”


Prof. Dr. Cem Küçük

BAŞARININ SIRRI ÇALIŞMA GRUPLARI


Gönüllüleri çalışma gruplarında görevlendirince ortaya hacimli ve çok fonksiyonlu işler çıkarmış dernek. İşte o gruplar:

* Arapça ve Farça bilenlerden oluşan Tercüman grubu

* Sahada ihtiyaç tespiti için analiz yapan Sokak Araştırmaları Grubu

* Sağlıkçılar Grubu (Okullarda bit taraması yapan gruplar bile var)

* Kültür Sanat Grubu: Ki bu grup İzmirli foroğrafçılarla Suriyeli fotoğrafçıları buluşturmuş. Ressamları bir araya getirerek atölye açmış. Suriyeli mültecinin yazdığı oyunu Türkçeye çevirmiş, sahnelemiş. Suriyeli çocuklarla oyunlar organize etmiş savaş travmasını atlatmaları için.

* Barınma işleriyle de ilgilenenler var gruplar arasında. Dernek eski bir ev ayarlamış, çok zorda kalan mültecilerin barınması için.



bottom of page