top of page

Arafta kalmış mülteci şiirler: ‘Belirsizlik’

İzmir'de yaşayan Suriyeli mülteci Ahmet Jundi'nin şiir kitabı 'Belirsizlik'i gazeteci Ercüment Akdeniz yazdı.


Ahmet Jundi Suriyeli genç bir şair. Otuz beş yaşında. Eşi ve iki çocuğuyla İzmir’de “mülteci bir hayat” sürüyor. Ama beş parmağında beş marifet, ekmeğini grafikerlik işinden kazanıyor. Savaş nedeniyle ülkesi bu halde olmasa, avukat olacakmış. Halep Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. sınıf öğrencisiyken okuldan atılmış. Bütün sebep Kürt olması. Jundi bu saçmalığı şöyle anlatıyor:


“Qamışlo olaylarından sonra üniversitelerde okuyan Kürt gençlerin yüzde 40’ını okuldan attılar. Deyrizor’dan Fetva Futbol Takımı ile Kürtlerin desteklediği Cihat Futbol Takımı arasında oynanan maçtaki olaylar sebep gösterildi buna. Nasıl olduysa olaylar bir Arap- Kürt çatışmasına dönüştü. Ama polis Kürtlerin olduğu tribünlere ateş açtı. Bu durum olayları çığırından çıkardı. Tribünde ölenler oldu, yaralananların sayısı ise tam olarak öğrenilemedi. Sonra Suriyeli Kürtler yaşadıkları kentlerde, kasabalarda sokaklara çıktı, gösteri yaptı. Polis yine silah kullandı, 50’dan fazla insan öldü. Ve birden Kürt gençlere ait listeler ortaya çıkmaya başladı, öğrenciler okuldan atıldı. Devlet memuru Kürtler de aynı şekilde işten atıldı...”


Qamışlo olayları 2004’te yaşanmıştı. Ahmet Jundi’nin Suriye’den ayrılması ise 2013 yılında gerçekleşmiş. “Çünkü Halep’teki evimiz bombalandı ve geride hiçbir şey kalmadı” diye anlatıyor bu durumu genç şair. 2013 yılı, Suriye’de iç savaşın da kızışmaya başladığı tarihti zira. Sonrası savaştan kaçış, sınır ve çileli göç yolları. Hemen her mültecinin yaşadığı zorluklar yani. Vardıkları son durak İzmir olmuş Jundi ailesinin. Küçük bir tekstil firmasında bulduğu grafiker-tasarım işi Ahmet’in şansı olmuş. Hukuk eğitimini sürdürmek ise mümkün olamamış. “Bu yaştan sonra hukuk zor. Türkçe konuşuyorum ama lisanım hukuk eğitimi için yeterli değil” diyor genç şair. Üstelik 7 yaşında bir kızı ve 5 yaşında bir erkek çocuğu var Ahmet Jundi’nin. Ekmek kazanmanın yükü ağır, onun için.


‘BELİRSİZLİK’TEN EVRENSELE

İzmir’de, Kemeraltı’da küçük bir yayınevi Jundi’nin şiir dünyasını kitaplaştırmaya karar vermiş; adı Kil Yayınları. “Belirsizlik” Jundi’nin ilk şiir kitabı. Toplam 300 adet basılan kitaptan şu ana kadar 50 adeti satılmış. Bu hiç de fena bir başlangıç sayılmaz. Zira 80 milyonluk bir ülkede Türkçe basılan kitapların hali ortada. Memlekete sığınmış 4 milyon Suriyeliden ise çok ama çok az bir kesim Arapça okuyabiliyor. Yani okuma yazma oranı da hayli düşük mültecilerin. Dolayısıyla Arapça yazılmış bir şiir kitabı açısından iyi bir başlangıç denebilir “Belirsizlik” için. Jundi’ye “Neden kitabı Türkçe ya da Türkçe-Arapça basmadın?” diye soruyorum. Arapça dil zenginliğini Türkçede tam ifade edemediğini söylüyor. Arapça-Türkçe basımına ise sıcak bakıyor ama bunun için desteğe ihtiyacı var.


“Belirsizlik” 45 sayfalık bir kitap. Arapça yazıldığı için sayfalar sondan başa doğru akıyor, sayfa numaraları da öyle. Kitapta “kardeşlik”, “özlem”, “vatan”, “barış” gibi temaların işlendiği 26 şiir yer alıyor. Bütün bu kavramlar, belirsizliklerin içinde adeta tünelin ucundaki ışığı arıyor. İşte onlardan biri, ‘İlham’: “Bize benziyorlardı baba/ Bizim gibi insandılar/ Ama gözleri ateş saçıyordu/ Sanki büyülenmişlerdi/ Ve çirkin yüzlerinden lanet yağıyordu/ O gece,/ Korku kaplamıştı içimizi/ Köyde kimse uyumamıştı/ Ve güvercin yuvalarında uyuyordu kadınlar!/ Avlunun ortasında yalnız ve kara bir kedi/ Acılı sesler çıkarıyordu/ Yavrusunu ezmişti tanklar./ Ve cesaretle karşı çıkıyordu onlara çıkabildiği kadar/ Ama biz korkuyorduk/ İçimizdeki güçlü sesten korkuyorduk.”

Ahmet Jundi Suriyeli bir Kürt. Dünyaya evrensel bir gözle baktığını söylüyor. İçine düştükleri çatışma ve belirsizlikler anaforundan da ancak böyle çıkabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla Arap, Kürt, Türkmen ve diğer bütün Suriyelilerin acısını yüreğinde yaşıyor. Vatan ise savaşın yerini özgürlüklerin aldığı bir Suriye onun için.


MİTOLOJİ YATAĞINDAN SESLENİŞ


Üniversite yıllarından beri tarih ve mitolojiye meraklı olduğunu belirtiyor Ahmet Jundi. Bu merak, şiirde onu hem donanım hem de estetik bakımından zenginleştirmiş. Mitolojik ve tarihsel metaforlar, acı yüzyılımızın trajedileriyle yoğrulmuş Jundi şiirlerinde; Suriye’nin sürüklendiği felaketi mitoloji yatağından seslenerek anlatmaya çalışmış. “Barış” adını koyduğu şiir onlardan biri:


“Troya’nın surlarını yıkamam/ Şehrin kadınlarını dul/ Çocuklarını yetim bırakamam/ Diyor Agemmennon/ Roma’yı yakamam/ Onun kalesini yükselteceğim/Diyor Neron da// Büyük İskender,/ Ben dünyayı istila edemem/ Dünyayı çam ağaçları ile donatacağım/ Derken Hitler ekliyor:/ Ben dünyayı yıkamam/ Onu oyuncaklarla donatacağım//.....// Tiyatro oyunu biter/ Oyuncular sahneden iner/ Her oyuncu rolünü oynadığı/ Resmin önünde durur ve ağlar”

Belirsizlik şiir kitabı kapağı


“Barış” şiirinde ifade olunan bu fetihçi generaller, imparator ya da diktatörler elbette sadece geçmiş değil Jundi için. Kendilerine yalancı bir rol “bahşedilmiş” tiyatro oyuncularının ağlayarak indikleri sahne ise; birebir yangın yerine dönen Suriye onun için.


‘AMA CAN YÜCEL ÇOK KÜFÜR EDİYOR’

Mahmut Derviş, Adonis Ortadoğu coğrafyasında en sevdiği şairler onun için. Selim Bereket ise en sevdiği yazar. Türkiye’de ise en çok Nâzım Hikmet ve Can Yücel’i sevdiğini söylüyor. Sonra gülerek “Ama Can Yücel çok küfür ediyor” diyor.




bottom of page